30 Ekim 2012 Salı

Sensiz Olmaz


Hayat filmlerdeki gibi olsun istedim hep… Filmlerde şarkılar gibidir ya. İyi ya da kötü bir umut taşır içinde. Hep vardır umut. Hep vardır hayal. Açıktır her şey. Yalansız, oyunsuz…

Sen de öyle geldin. Gerçektin. Bir anda geldin. Hep aynı soruyu sorduk; sen neden geldin odaya, ben neden sarıldım sana… Kaçamayacağımız bir çekim alanına girdik. Sonra sorular başladı… Ardından korkular. Hiç olduğun gibi değildin. Aslında hep yanımda olduğun gibi gerçektin de sanki ilk defa bu kadar içtendin. Övdün, yücelttin, güldün, güldük, saçmaladık, ben ne diyorum ya da ben niye konuşuyorum dedik hep. İkimizde duygularımıza karşı savunmasız kaldık. Kendimize engel olamadık… Ama sonra…

Sonra fazla gevşedik dedik. Ben korktum, sen beni üzmekten korktuğunu söyledin. Sen ilişki yaşayıp sonrasında beni üzme ihtimalinden korktun, ben hiç yaşayamamaktan korktum. Farklıydı korkularımız… İnsanlar hayalsiz yaşayamaz derim. Gerçekleşip gerçekleşmemesi mesele değil. Herkes ama herkes hayal eder ve hayal ettiği için yaşar. Ama aynı zamanda korkar da. Gözü kara insanların hayalleri korkularından büyüktür. Peki ya korkuları hayallerinden büyük olanlar???

Onlar bir şey yaşayamazlar işte. Hayal ederler, hayallerini dile dökerler, kendilerini tutamazlar konuşurken, hayallerinde büyürler… Sonra bir anda bakarlar ki gördükleri manzara güzel, gördükleri manzara o an onlara göre değil. O zamanda “kırdıysam ya da üzdüysem kusura bakma” deyip eskisi gibi olmak isterler…

Eskisi gibi olunur mu hiç? O söylenenler nereye gidecek? Hadi ben eskisi gibi olucam da sen nasıl olacaksın? Bana söylediklerini kendi kulağımla duyduğumu bile bile, aklındakilerin şimdi sadece aklında değil benim beynimde de olduğunu bile bile benimle eskisi gibi olabilecek misin? Ben gözünün önünden geçip giderken siyah elbisemle, sen öylece bakıp kafanı çevirebilecek misin? Huzur istiyorum demiştin ya. Bulduğun huzuru elinin tersiyle itip, o huzuru yaratan insanı her gördüğünde için sızlamadan durabilecek misin? Demiştim ya; ben senin söylediklerine inanırım, senle ilgili gerçek senin söylediğin kadardır benim için diye… Söylediklerin itti beni bu düşüncelere.

O yüzden asıl ben seni kırdım ve üzdüysem ve hala kırıyor ve üzüyorsam sen kusura bakma…

Gelelim bana. Dediğin gibi kadın aklı, hemen hayaller kurdum. Mutluydum, mutluyduk… Gözlerimin içini güldürebiliyordun. Şarkılar vardı aklımda. Sana söylediğim, bana söylediğin, şaka gibi gelen ama dinlerken sadece o an birbirimizi düşündüğümüz şarkılar vardı… Sonra benim eski şarkılarım vardı. İsimlerini söyledikçe aaa evet biliyorum dediğin, ya da aa evet biliyorum dediğim… Filmler vardı… Gerard Butler, P.S: I Love You, Must Love Dogs vardı… Kısaydı ama çok şey vardı…

Diyorum ki kendime düşündükçe; daha bitmedi, başlamayan şeyler nasıl biter hem…

Ama bir yandan da üzülüyorum… Neden biliyor musun? Ben o senin korktuğun halimizi sevmiştim. Yalansız, çıkarsız, saf, çocukça, biraz lise ergeni, biraz fazla heyecanlı, ama içindekileri bıraksa sanki tüm dünyadaki savaşları bitirecek kadar sevgi taşıracak kadar yoğun iki insan halini sevmiştim. Tek üzüntüm şimdi, hayatlarımıza iki arkadaş olarak devam etsek de aklımızda kalan hayallerimiz olacak…

Şimdi bizim filmimiz senaryosu tamamlanmamış bir proje gibi raflarda, şarkımız ise bestesi tamamlanmamış nota kağıtları gibi dosyaların arasında duracak. Dahası “Sen bir köşede bana bakacaksın, ben bir köşede bana baktığını hissedeceğim. Sonra ben arkamı döndüğümde sen gözünü kaçıracaksın… Belki de hiç umurunda olmayacağım kim bilir?”

Zaman gösterecek ilk sigaranın tadını bulup bulamayacağımızı; o tuhaf, buğulu sesiyle söylerken şarkısını Müslüm. Soracağız belki de tekrar tekrar gerçekten niye seni böyle istiyorum diye bulamadım diye…

Ben cevaplarımı sonraya sakladım; senden cevaplarımı alacağım güne, belki de hiç vermemek üzere…