Hayat çok garip değil mi? Önce önceliklerimizi belirliyoruz.
Sonra onlar için sıralama yapıyoruz. Başlıyoruz çalışmaya. Okul, iş, aşk derken
kendimizi unutuyoruz. Sonra önceliklerimizi unutuyoruz. Çünkü hayat akıp
gidiyor ve biz ne kadar akıntıya kapılmamak için çabalasak da bir şekilde
yer/yön değiştiriyoruz. Hayat bizi yönetiyor aslında, biz onu yönettiğimizi
sanırken.
Liseye kadar gem vurulmuş atlardan farkımız yok zaten. Kişisel
gelişim mi? O da ne? O zamanlar esamesi bile okunmuyor bu tanımın. “Kişisel gelişim
göstereceğine matematik öğren”. Sonra üniversite. Üniversite bitecek ki
kendimizi kurtaralım. Derslere, vizelere, finallere, mümkünse öğrenci
değişimine, yan dal çift ana dal’a odaklanmak lazım. Dans kulübü mü? Neee? Sinema
kulübü mü? Manyak mısın ne işin var öyle şeylerle. Otur dersini çalış, dönem
uzatmadan bitir üniversiteyi…
Ama öyle olmuyor. Hayat yine kendi yatağında akmaya devam
ediyor. Ve sen akıntıda önüne gelen çakıl taşlarından başka bir şey değilsin. Hooop
katıyor seni de derinliklerine. Bir bakmışsın aşık olmuşsun. Senin gibi çakıl
taşlarından birinin yanında, kapılıp gidiyorsun akıntıya. Ne oldu öncelikler? Hani
okul bitecekti. Hani sonra da iş bulup kariyer planı yapacaktın?
Bir şekilde tökezleyerek de olsa bitiyor üniversite. Tabii sen
bu ara yapacağı kariyer planlarını aşk yüzünden ertelemiş oluyorsun. Olsun ki! Ne
olmuş önceliklerinden birini diğeriyle yer değiştirmişsen. Kime neymiş? Sen bu
halde de pekala diğer önceliklerini de elde edebilirsinmiş. Öyle sanırsınmış.
Şimdi sıra aşkının olduğu yerde ya da aşkınla ortak karar
verdiğiniz yerde iş bulmaya geldi. Aaaa… O hiç öyle olur muydu? Sen önce işini
seçecektin. Sonra o seçtiğin yerde kendine bir aşk bulacaktın. Ne oldu? Sen İzmir’de
yaşayacaktın, aşkı da orada bulacaktın. Ama ne oldu? Eskişehir’de yaşadın. Aşıktın.
İş buldun, çıkarıldın, bir daha buldun, sen ayrıldın, sonra bir daha buldun,
aşkın bitti, yalnızsın artık. İzmir’deki birine aşık oldun. Ama sen Eskişehir’de
bir hayat kurdun. İzmir’de “aynı kafa” dediğin, yanında auranın tavan yaptığı
adam dururken sen önceliklerinin sırasını değiştirdiğin için Eskişehir’de kısılıp
kaldın. Peşinden insanları aileni sürükledin. Şimdi öyle ben gidiyorum deyip
gidemiyorsun da. Tırnaklarınla yaptın bu evi, kendin kurdun bu hayatı. Şimdi git
gidebilirsen. Yanında olsan İzmir’dekinin, şuan nişan yüzüğüyle dolu olacak sağ
elinin işaret parmağına şimdi bak. Büyüüüük bir boşluktan başka bir şey göremeyeceksin.
Hele bir de içine bak. Kalp kırıklıkları, hüzünler, aldatılmış hissetmeler,
boşa ve gereksiz çabalamalar…
Kişisel gelişim miiii? Eee… o kadar kalp kırıklığı, iş
değiştirmeler, ev değiştirmeler, eşya almalar derken bırak kişisel gelişimi sen
kaç senedir sinemaya gitmiyorsun, en son vizyonda izlediğin film neydi onu
hatırlıypr musun???
Şu an kendini içine öylesine salıverdiğin dinlenme sırası,
kendini dinlemen, kendine gelmen, nasıl hatalar yaptığını ve bir daha
tekrarlamaman gerektiğini hatırlamak için bir fırsat sana hayatın planlayarak
sunduğu. Umarım bundan sonra o akıntıya karşı direnemesen de, kendi
mutluluklarını ertelememenin bir yolunu bulursun. Umarım artık her gün
yattığında, aldığın nefesin kıymetini ve onun hakkını vermen gerektiğini
bilirsin.
Demem o ki; plan, öncelik, haklılık, haksızlık, pişmanlık,
yalnızlık, mutluluk hepsi hayatın sana sunduğu, açarsan 3 gözünü görebileceğin,
yok sen istemezsen de görmeyi 5 gözün olsa da asla göremeyeceğin şeyler… Hislerine
güven ve asla hiçbir şey için erteleme sen duygularını. Söyle, bağır çağır. Gün
gelir elbet doğruları bulursun. Bırak eğriler karşında yok olsun.