2 Nisan 2012 Pazartesi

Ertelemek ve geride kalanlar üzerine…


Hayat çok garip değil mi? Önce önceliklerimizi belirliyoruz. Sonra onlar için sıralama yapıyoruz. Başlıyoruz çalışmaya. Okul, iş, aşk derken kendimizi unutuyoruz. Sonra önceliklerimizi unutuyoruz. Çünkü hayat akıp gidiyor ve biz ne kadar akıntıya kapılmamak için çabalasak da bir şekilde yer/yön değiştiriyoruz. Hayat bizi yönetiyor aslında, biz onu yönettiğimizi sanırken.
Liseye kadar gem vurulmuş atlardan farkımız yok zaten. Kişisel gelişim mi? O da ne? O zamanlar esamesi bile okunmuyor bu tanımın. “Kişisel gelişim göstereceğine matematik öğren”. Sonra üniversite. Üniversite bitecek ki kendimizi kurtaralım. Derslere, vizelere, finallere, mümkünse öğrenci değişimine, yan dal çift ana dal’a odaklanmak lazım. Dans kulübü mü? Neee? Sinema kulübü mü? Manyak mısın ne işin var öyle şeylerle. Otur dersini çalış, dönem uzatmadan bitir üniversiteyi…
Ama öyle olmuyor. Hayat yine kendi yatağında akmaya devam ediyor. Ve sen akıntıda önüne gelen çakıl taşlarından başka bir şey değilsin. Hooop katıyor seni de derinliklerine. Bir bakmışsın aşık olmuşsun. Senin gibi çakıl taşlarından birinin yanında, kapılıp gidiyorsun akıntıya. Ne oldu öncelikler? Hani okul bitecekti. Hani sonra da iş bulup kariyer planı yapacaktın?
Bir şekilde tökezleyerek de olsa bitiyor üniversite. Tabii sen bu ara yapacağı kariyer planlarını aşk yüzünden ertelemiş oluyorsun. Olsun ki! Ne olmuş önceliklerinden birini diğeriyle yer değiştirmişsen. Kime neymiş? Sen bu halde de pekala diğer önceliklerini de elde edebilirsinmiş. Öyle sanırsınmış.
Şimdi sıra aşkının olduğu yerde ya da aşkınla ortak karar verdiğiniz yerde iş bulmaya geldi. Aaaa… O hiç öyle olur muydu? Sen önce işini seçecektin. Sonra o seçtiğin yerde kendine bir aşk bulacaktın. Ne oldu? Sen İzmir’de yaşayacaktın, aşkı da orada bulacaktın. Ama ne oldu? Eskişehir’de yaşadın. Aşıktın. İş buldun, çıkarıldın, bir daha buldun, sen ayrıldın, sonra bir daha buldun, aşkın bitti, yalnızsın artık. İzmir’deki birine aşık oldun. Ama sen Eskişehir’de bir hayat kurdun. İzmir’de “aynı kafa” dediğin, yanında auranın tavan yaptığı adam dururken sen önceliklerinin sırasını değiştirdiğin için Eskişehir’de kısılıp kaldın. Peşinden insanları aileni sürükledin. Şimdi öyle ben gidiyorum deyip gidemiyorsun da. Tırnaklarınla yaptın bu evi, kendin kurdun bu hayatı. Şimdi git gidebilirsen. Yanında olsan İzmir’dekinin, şuan nişan yüzüğüyle dolu olacak sağ elinin işaret parmağına şimdi bak. Büyüüüük bir boşluktan başka bir şey göremeyeceksin. Hele bir de içine bak. Kalp kırıklıkları, hüzünler, aldatılmış hissetmeler, boşa ve gereksiz çabalamalar…
Kişisel gelişim miiii? Eee… o kadar kalp kırıklığı, iş değiştirmeler, ev değiştirmeler, eşya almalar derken bırak kişisel gelişimi sen kaç senedir sinemaya gitmiyorsun, en son vizyonda izlediğin film neydi onu hatırlıypr musun???
Şu an kendini içine öylesine salıverdiğin dinlenme sırası, kendini dinlemen, kendine gelmen, nasıl hatalar yaptığını ve bir daha tekrarlamaman gerektiğini hatırlamak için bir fırsat sana hayatın planlayarak sunduğu. Umarım bundan sonra o akıntıya karşı direnemesen de, kendi mutluluklarını ertelememenin bir yolunu bulursun. Umarım artık her gün yattığında, aldığın nefesin kıymetini ve onun hakkını vermen gerektiğini bilirsin.
Demem o ki; plan, öncelik, haklılık, haksızlık, pişmanlık, yalnızlık, mutluluk hepsi hayatın sana sunduğu, açarsan 3 gözünü görebileceğin, yok sen istemezsen de görmeyi 5 gözün olsa da asla göremeyeceğin şeyler… Hislerine güven ve asla hiçbir şey için erteleme sen duygularını. Söyle, bağır çağır. Gün gelir elbet doğruları bulursun. Bırak eğriler karşında yok olsun.